Perşembe, Mayıs 12, 2005

ne güzel komşumuzdun sen, fahriye abla...

benim hiç güzel komşum olmadı, hatta o kadar iğrençler ki her gün bir bahaneyle bizim eve damlayıp yokluyorlar. bu mahalle hayatında kız olmak zor...
bir de şu vanalar...off, kırılacak ev duvarları, patlak borular...gtmzde patladı!
komşusuz ev, evsiz komşu istiyorum...

Çarşamba, Mayıs 11, 2005

sikko genç olmak istiyorum...

geçen taksimdeyiz, grandtuvalet tiramisumuzu yedikten sonra bir demet genç gördüm, böyle salaş salaş giyinmişler, nedensiz bir rahatlık var üzerlerinde. Ben dinlemedim tabi konuşmalarını ( kocakarı mıyım ben?!), ama sevgili istemeden duymuş işte -herşeyi duyar o-, en rastalı olan diyormuş ki; ya işte kazanıyorum para dün bugün, hooop güneye, bitirip geri geliyorum, sonra tekrar...
evet, ben bir de dün ilaç sektörünün önde gelen bir firmasıyla görüşmeye gittim, NEDEN?
ben de sikko genç olmak istiyorum, ben de ben de ben de!
niye bu ayrım?
başkalarının firmalarını zengin etmek için, kıçımın müdürü olmaya ne gerek var diye gazlanırken aslında artık o kadar da eskisi gibi "genç genç" olmadığımı, o 22-65 yaş arasındaki sabit zaman diliminde kaybolduğumu anladım. Bir araştırma konusu olarak ele alındıklarında okuldan sonra işe başlayan gençlerin 1-2 yıl içinde bu ayrımı tümden yitirdikleri gözleniyor. Alışkanlık işte, ama aynı zamanda matrixe tıkılmak gibi, onlar da farkında değil hiçbirşeyi, yazık, fişlerini çekmek lazım... Bu sistemi ilk kim kurmuş acaba ya da bugünkü anlamsız soyut haline nasıl bürünmüş. 3000 kişi bir fare kulağına tıklamak vasıtasıyla adına şirket denen 3-4 katlı kara-kutulara adına CV denilen 2 sayfalık konsantre yazıyı göndermek suretiyle başvurup 2 ay eziyet çekiyor, bu döngüye hatrı sayılır bir zaman önce girmişlere de eziyet çektiriyor. Saçma, hani kimse çalışmasa curve'den herkes iyi not alır ya, bunlar da böyle başvurmasa belki herkes için en güzeli olacak. Ama anlatmak zor bunu, "olmayan kaşığı çift gören insanlar"a.
Bir zamanlar olan kaşık artık yok. Benim kaşık niye kayboldu? Pespembe odamda otururken birden bire mideme vuran bir ağlama krizi niye tuttu beni, bilmiyorum. Ama ben de sikko genç olmak istiyorum, beni de aranıza alın. Okula ilk geldiğimdeki gibi rengarenk, çene hizzasında, dalgalı saçlarım olsun istiyorum, içine kalem soka soka yırttığım herkesin "hayır sarı o, salak mısın?" diye beni kandırmak istemesine inat "siyah" olan o dar kotumu tekrar giyebilmek istiyorum, benim depresyon hırkası giydiğim zamanları unutan, arkamdan "şişt pembeee" diye seslenen arkadaşlarıma hiç çıkarmadığım gri! ( o da siyahtı aslında) hırkamı hatırlatmak istiyorum (yurt odasından çalınan en sevdiğim gri kazağımı da geri istiyorum bu arada), manzarada eskisi gibi sabahlayıp, bir küçük votka içmek istiyorum, canım sıkıldığında kendimi şimdi yaptığım gibi "ay çok geç oldu" diye kandırmayıp en yakın arkadaşımın kapısını çalmak istiyorum...saat öğlen 2'de kalkıp, aa dersler de kaçmış tühh diyip Stephen Woolf'un resim dersine gitmek, ondan da yaptığım resimlere bakıp "uuu bugün zihnimiz pek karışık" demesini istiyorum, hiç durmadan 4 saat klüpte ayakta dikilip take ittt, break ittt diye bağırarak şarkı söylemek istiyorum. İsmim söylenince herkesin aklına eskisi gibi müzik ve seyahat gelmesini istiyorum.
Ben istiyorum da veren yok, eskisi gibi gençlik kamplarında bir haftası 40 milyon olan, kim olduğunu unutturan tatillere de gidilemiyor artık, ya da olimposta bir hamakta sallanıp akşamı beklemeye de benzemiyor gelen yıllar. Interrail'de geceleri trende uyumak yerine biraz daha koyalım da üstüne yıldızlı bir otel olsun, sürünmeyelim mantığı, o güzel mantığınızın üstüne hemen kurulup upgrade ediyor kendini.
birseksen boyunda bir çocuğun ben daha fazla büyümek istemiyorum, kalsiyum yalan! diye bağırmasına benziyor bu yazılanlar, baş veren depresyon gittikçe artıyor sapıtıyor...Çareler aranıyor...
-Kırık CDyle bilek kesip intihar etmek; yazık diil mi CD'ye? ya o güzelim süt gibi bileğe? yok yok kesin yazık.
-Koy götüne diyip hiç bir yere başvurmamak; keşke banka hesapları da üretken olsa, bütün gün oldukları yerde saymasalar, bir işe yarasalar (yarasa?!)
-Ben gidiyorum kardeşim diyip yurtdışına kaçmak; Lisede olmuştu bu, sevgili yoktu o zaman tabi serde abazalık vardı, geride sade eski giysiler, delik çoraplar ve nerede olursan ol seni unutmayacak bir aile...Bu reçeteyi tutturmak zor. Sevgili fazla güzel.
-Kendini banyoya kitleyip şarkı söylemek; Bu eski evlerin akustiği pek güzel olsa da tesisatları eski oluyor, banyoların kırılması gerekiyor acilen, vazgeçtim.
-....; ?


Öyle işte...

Pazar, Mayıs 08, 2005

vana

çok komik bir kelime bu vana, ardarda çok söyleyince navnav gibi birşey oluyor. böyle ufacık tefecik, önemsiz bir şeyle blogu niye rahatsız ediyorsun diye soranlarınıza şu cevabı vermek istiyorum, o minnacık şey bir insanı evinden, komşusundan soğutabiliyormuş, sabahları uykusundan edebiliyormuş, ellerini nasır bağlatabiliyomuş. hikayesi sonra, bu daha ilk entrym ne de olsa...